Індекс:* crh
З tr:Vikisözlük:Kırım Tatarca sözlüğü[ред.]
Kırım Tatarca (Qırımtatar tili), Türk dillerine ait olan Kıpçak-Oğuz karışık bir dildir. Geçmişte Osmanlı Devleti'yle yakın ilişkiler İstanbul ve Anadolu Türkçeleri sözcüklerinin Kırım Tatarca'ya alınmasını sağlamıştır. Rus yönetimi altında ise kimi Rusça sözcükler de dahil olmuştur.
Kırım Tatarca üç ana ağızlardan ibaret:
- Güney veya Yalıboyu ağzı (Oğuz grubundadır, Anadolu Türkçesine çok benzer)
- Orta veya Orta yolak ağzı (Kıpçak-Kuman grubundadır, ancak Oğuz Türkçesi'nin etkisi de büyüktür)
- Kuzey veya Çöl ağzı (Kıpçak-Nogay grubundadır, tamamen Kıpçak özellikleri içerir)
Kırım Tatar edebî dilinin esası – Orta ağızdır. İşbu sözlükte edebî sözcüklerinden başka ağız sözcükleri de mevcut. Onlar aşağıdaki listede parantezde yazılan özel harfle işaretlenmiştir: (G) – Güney ağzı, (K) – Kuzey ağzı, (O) – Orta ağzıdır.
Bugünkü Kırım Tatar elifbasında Türkçe karakterlerinden başka daha Ñ ve Q harfleri kullanılmaktadır. Dikkat: Kırım Tatar elifbasında Î, Û, W, X karakterleri yoktur. Kırım Tatar alfabesine göre kalın ünlü olan hecelerde K yerine Q, G yerine Ğ yazılır. (Kırım Tatarca okunuşta/söyleyişte Türkçedeki Ğ yoktur, G okunur/söylenir). Sözlükteki tüm sözcükler modern Kırım Tatarca imlâ kurallarına uygun olarak yazılmıştır.
Lütfen yeni Kırım Tatarca sözcüklerini ekleyerek, onları bu listeye de ekleyin.
A[ред.]
- abay (K) : Abla
- abaylamaq : farkına varmak, idrak etmek
- abdıramaq : şaşırmak, afallamak, sersemlemek
- abiy (K) : ağabey
- accı : acı
- acınıqlı : üzücü
- aççı (K) : acı
- açımaq (K) : mayalanmak
- açıtmaq (K) : hamuru mayalamak
- açlıq : açlık
- açmaq : açmak
- açuv : öfke
- açuvlanmaq : öfkelenmek
- ad : ad, isim
- ada : ada
- adam : людина
- adaşmaq : şaşırmak, yanılmak
- afta : hafta
- ağa : ağabey
- ağaç : odun, tahta; ağaç
- agent : ajan
- agentlik : ajans
- ağıl (K) : ağıl
- ağır : ağır
- ağırı : ağrı
- ağırmaq : hastalanmak
- ağlamaq : ağlamak
- ağlavuq : kolay ağlayan
- ahıl : ağıl
- ağzıñdan yel alsın : ağzından yel alsın
- ahırı : en sonunda
- aile : aile
- akay : Erkek
- aketmek (K) : götürmek
- akis : aksi
- ala : hala
- alan : orman içerisinde gizli göl
- alaşa : tay
- alcımaq : delirmek, aklını kaybetmek
- aldı : önü
- aleket : karmaşa, karışıklık
- alıp ketmek: götürmek
- allegim (K) : kendini beğenmiş, müşkülpesent
- alma : elma
- alşaymaq : uzanıp yatmak
- altı : altı
- aman : hemen
- amanlıq : iyilik, sağlık
- amayıl : muska
- amel : ishal
- ana : мама
- anahtar : anahtar
- anav (K) : o, işte
- anavğa (K) : şuna, ona
- anavı : o
- anavlar (K)
- añğıç : saman taşıma aracı
- anniy (K) : anne
- apaqay : kadın, karı
- apbaşıq : bembeyaz
- apis : hapis
- apte : abla
- aq : ak, beyaz; hak
- aqay : erkek, koca
- aqça : para
- aqiqat : hakikat
- aqiqiy : hakikî
- aqırı (K) : en sonunda
- aqqında : hakkında
- aqquş : kuğu
- aqşam : akşam
- aqsüyek : akşamları oynanan bir tür çocuk oyunu
- aram : haram
- aran : inek ahırı
- arçımaq (K) : kabuğunu soymak
- areket : hareket
- aret : arkadaş
- arif : harf
- arış : at arabası oku
- arpa : arpa
- arqalanmaq : başkalarının yardımına güvenmek
- arqa : geri, sırt, zor durumda yardım eden kimse
- arqan : urgan
- arslan : aslan
- art : arka
- artqaç : fazlalık
- aruv bolmaq (K) : iyileşmek, barışmak
- aruv (K) : iyi
- asaba : doğmuş, mirasçı, sevgili
- asıramaq : bakmak, ağırlamak
- ast : alt
- aş bolsın (K) : afiyet olsun
- aş olsun : afiyet olsun
- aş : їжа
- aşamaq : yemek yemek
- aşatmaq : yedirmek
- aşaytlıq : yiyecek
- aşhane : aşhane, mutfak
- aşıq : aşık kemiği, küçükbaş hayvanların aşık kemiği ile oynanan çocuk oyunu
- aşıqmaq : acele etmek
- aşlav : hayvanların su içmesi için suluk
- aşpit : obur, pisboğaz
- aşqana (K) : aşhane, mutfak
- aşşa (K) : aşağı
- at : at
- ataman : erkek hindi
- ateş : ateş
- ava : hava
- avdarmaq : devirmek
- avlaq : uzak
- avlaqtan : uzaktan
- avtobus : otobüs
- avtomat : otomat
- avtomatik : otomatik
- avtomobil : otomobil
- avuldamaq : havlamak, gürültülü konuşmak
- avunlamaq : yerde yuvarlanmak, hayvanların kaşınmak amacıyla yerde sırtüstü yuvarlanması
- avur (K, O) : ağır
- avurmaq (K) : hastalanmak
- avuştırmaq : taşımak, yer değiştirmek
- avuz (K, O) : ağız
- ay carıqta penerlik (K) : çocukların sabahleyin burnunun akması
- ay : ay
- ayaq : ayak
- ayat : hayat; evin girişteki büyük odası, salon
- aydamaq : sürmek
- ayınmaq : uyanmak, farkına varmak, idrak etmek
- aylanmaq : dolanmak, dönmek
- aylıq : aylık, maaş
- ayneni : ninni
- aysa : öyleyse
- ayse : öyleyse
- aytmaq : söylemek
- ayuv : ayı
- ayvan : hayvan
- azaqay (K) : azıcık
- azatlıq : özgürlük, azatlık
- azbar : avlu
- azçıq : azıcık, birazcık
- azğana : az, yetersiz
- azır : hazır
B[ред.]
- baar : ilkbahar
- baba : тато
- babay (K) : baba
- babaytop (K): yumruk büyüklüğünde çaput top ve bununla oynanan oyun
- bacaq : bacak
- badiye : lazımlık
- bağ : bağ, düğüm
- bağça : bahçe
- bağır : ciğer
- bal : bal
- bala : дитина
- balaban : великий
- bala-çağa : çoluk çocuk
- balağa catmaq (K) : kuluçkaya yatmak
- balağa yatmaq: kuluçkaya yatmak
- balalıq : çocukluk
- balaq : paça
- balavuz : balmumu
- balıq : balık
- ballamaq : doğurmak (hayvanlar için)
- balqurt : arı
- balta : balta
- bana (K) : demin, biraz önce
- bank : kavanoz
- baqa : kurbağa
- baqalamaq : emeklemek
- baqır : bakır
- baqla : fasulye
- baqlalı laqşa : erişte ve kuru fasulye ile yapılan bir tür çorba
- baqmaq : bakmak
- barlı (K) : zengin
- barmaq : varmak, gitmek
- baş : baş; ana, esas
- başmaq : dişi inek
- başqa : başka
- bata (K) : yaşca küçük kardeş
- bav (K, O) : bağ, düğüm
- bavını tapmaq (K): yolunu bulmak
- bavur (K, O) : ciğer
- bay : zengin
- bayğuş : beceriksiz, fakir
- baylamaq (K, O) : bağlamak
- bayquş : baykuş
- bayraq : bayrak
- baytal : dişi at
- bebiy : bebek
- bedava : bedava
- beden : beden
- begitmek (K): sağlamlaştırmak
- belgilemek : belirlemek
- bellemek : sanmak
- berli : beri
- bermek : vermek
- beş : п"ять
- bet : yüz, sayfa
- beyaz : beyaz
- bıltır : geçen yıl
- biber : перець
- biday : buğday
- bike (K) : hanım, kadın
- biliş : düğün evine gelen misafirler
- biñ : bin
- bir talay : pek çok
- bir : один
- bira : bira
- biraz : biraz
- bir özü : tek başına
- biy : örümcek
- boğça : bohça
- boğday : buğday
- bolat : çelik
- bolmaq (K) : olmak
- boqça (K) : bohça
- boran : fırtına
- boru : baca
- bosağa : merdiven, eşik
- bosıntay (K): bedava
- boşıq (K) : köpek yavrusu
- botqa : yemekli davet, pilav
- boyna : sürekli, durmadan
- boyuncaq : boncuk
- boztorğay : serçe
- böküy : öcü
- bölen (G, O) : böyle
- börü : kurt
- böyle : böyle
- bu yaq : bu taraf
- bu : це, цей
- buğa : boğa
- bugün : bugün
- bulay (K) : böyle
- bulğamaq : karıştırmaq
- buña : buna
- burçaq : dolu
- burunboq : sümük
- buz : buz
- buzav : buzağı
- bük : aşık oyununda aşık kemiğinin yüzüstü hali
- bükmek : eğmek
- büklemek : katlamak
- bürçe : pire
- büyrek : böbrek
C[ред.]
- cabışmaq (K) : yapışmak
- cabıştırma (K) : iki bisküi arasına lokum koyarak yapılan tatlı
- caqmaq (K) : sürmek, yakmak
- calamaq (K) : yalamak
- calan (K) : yalan
- calanğaç (K): çıplak, yalınayak
- calaq (K) : yalak
- calbarmaq (K) : yalvarmak
- calbaş (K) : kır saçlı
- caldamaq (K) : yüzmek
- calınayaq (K) : yalınayak
- calpaq (K) : yassı
- calpay (K) : ayakları önüne toplayarak kalça üstüne oturma
- caman (K) : kötü
- camanlamaq (K) : kötülemek
- camav (K) : yama
- canay : yaramaz, kurnaz
- cañı (K) : yeni
- canmaq (K) : yanmak
- cantaymaq (K) : kestirmek
- cantıq (K) : fırında yapılan bir tür hamur yemeği
- capalaq (K) : biçerdöverin sapları bıcaklara sıkıştırmayı sağlayan kısmı
- capalaqtay (K) : lapa lapa
- capıldaq (K) : yalın ayak
- capırmaq (K) : kabuğunu sıyırmak
- capma : duvar üstünde kurutularak yapılan bir tür tezek
- capmaq (K) : kapatmak, örtmek
- caq : yanak
- cara (K) : yara
- caraşmaq (K): yaraşmak
- caravsız (K): yararsız
- carğana (K) : yarasa
- carıq (K) : aydınlık
- carmaq (K) : yarmak, bölmek
- cartı-curtu : yırtık pırtık, eskimiş
- cartı : eski, eskimiş, yıpranmış
- caş (K) : genç, delikanlı
- caşırmaq (K): gizlemek, saklamak
- catmaq (K) : yatmak
- cavçı (K) : görücü
- cavlıq (K) : mendil
- cavmaq (K) : yağmak
- cavun (K) : yağmur
- cayav : yayan
- cayav calanğaç (K) : tedbirsiz
- cayılmaq : yayılmak
- cayraq : dağınık
- cayratmaq : dağıtmak
- cayuv : kilim
- caz (K) : yaz
- cazma (K) : ayran
- cekirmek : bağırmak
- cekmek (K) : arabaya at koşmak
- cel (K) : rüzgar, yel
- celimçek (K): örümcek ağı, küf
- cemiş (K) : yemiş
- cenge (K) : yenge
- cengil (K) : hafif
- cengiy (K) : yenge
- cenk : savaş
- cenüp : güney
- cer (K) : yer
- cercumuran (K) : köstebek , tarla sincabı
- cermay : petrol, neft
- cetekleşmek : birlikte yanyana yürümek
- cevez (K) : ceviz
- ceviz : ceviz
- cez : pirinç (maden)
- cığılmaq (K): düşmek
- cılamaq (K) : ağlamak
- cılan (K) : yılan
- cılavuq (K) : kolay ağlayan
- cılğa (K) : dere, kuytu, aşağı
- cılınmaq (K): ısınmak
- cılışmaq (K): yürümek, çekilmek, yaklaşmak, yakınlaşmak
- cılıtmaq (K): ısıtmak
- cıllı (K) : sıcak
- cıltıramaq (K) : parlamak
- cımırta (K) : yumurta
- cımşamaq (K): yumuşamak
- cımşaq (K) : yumuşak
- cınasır : kötü huylu
- cıqmaq (K) : yıkmak
- cır (K) : türkü, şarkı
- cırcır : fermuar
- cırılmaq (K): yırtılmak
- cırıq : çizik
- cırmaq : çizmek
- cırtmaq (K) : yırtmak
- cıyın : şölen
- cıyıştırmaq: toplamak, düzeltmek
- cıymaq : saklamak, ortadan kaldırmak, toplamak
- cıynamaq (K): eğlenmek
- cibermek (K): göndermek
- cibimek : ıslanmak
- cibitmek : ıslatmak
- cigit (K) : yiğit
- cip (K) : ip
- ciyez : çeyiz
- ciyimek (K) : kötü kokmak
- ciyrenmek (K) : iğrenmek
- coğrafiya : coğrafya
- col (K) : yol
- colaq (K) : çizgi
- colaqlı (K) : çizgili
- contmaq (K) : yontmak, başkasının parasını kumarda veya kandırarak almak
- coqlamaq (K): yoklamak
- corqan (K) : yorgan
- coytmaq : kaybetmek
- coytulmaq : kaybolmak
- cönemek : yönelmek
- culqmaq (K) : koparmak, yolmak
- cumırtıq (K): yumruk
- cuqa (K) : ince
- cuqmaq (K) : sıvaşmak, karışmak
- cuv (K) : yıka
- cuvaş (K) : yumuşak huylu
- cuvğıç (K) : bulaşık bezi
- cuvmaq (K) : yıkamak
- cuvunmaq (K): yıkanmak
- cuvurmaq (K): koşmak
- cuvurşmaq (K): koşuşturmaq
- cügen (K) : at gemi
- cürek (K) : yürek, kalp
- cürmek (K) : yürümek
- cürsetmek (K) : yürütmek
- cütkermek (K) : öğürmek, aksırmak
- cüyrük : yarış atı
Ç[ред.]
- çaç (K) : saç
- çaçaq (K) : saçak
- çağırmaq : çağırmak
- çalaş : çadır
- çalaşnı cıqmaq (K) : evliliği bozmak, dostluğu bozmak
- çalbaş : kır saçlı
- çalğı : müzik, müzik aleti
- çalğıcı : müzisyen
- çalqa : sırtüstü
- çalmaq : müzik çalmak
- çalt : çabuk, hızlı
- çaltayaq : hızlı, süratli
- çaltaymaq (K) : kaykılmak
- çamır (K) : çamur
- çamur : çamur
- çanğımaq : tozamak
- çapmaq : koşmak
- çaqırmaq (K): çağırmak
- çaqmaq : çakmak, koyunun yününe yapışmış pislik
- çaqmaqlı : kirli
- çatal : çatal
- çay : çay
- çaymaq : sulandırmak
- çaynamaq : ağızda çiğnemek
- çaynik : çaydanlık
- çayqalamaq : çalkalamak
- çayqamaq : su ile çalkalamak, su ile yıkamak
- çeber : becerikli
- çeçek (K, O) : квітка
- çeçmek (K) : çözmek
- çegertki : çekirge
- çek : kapı sürgüsü, kilit
- çeke : şakak
- çekesinden çıqmaq:rahatsız etmek, baymak
- çekilmek : çekilmek, ilerlemek, yaklaşmak, yakınlaşmak
- çeklemek : kilitlemek
- çelik : çelik
- çeltek : elek
- çeltemek : elemek
- çertmek : parmakla vurmak, ittirmek
- çezmek : çözmek
- çıbırmaq : damlamak , sızmak
- çıçmaq : sıçmak
- çıdam : sabır
- çıdamsız : sabırsız
- çıdav (K) : sabır
- çıdavsız (K): sabırsız
- çığaraq (K) : baca
- çılapçı (K) : büyük leğen
- çılqa (K) : cılk, olmamış, pişmemiş
- çımtımaq : cimdiklemek
- çıñ : düğünlerde türkü arasında söylenen mani, atışma
- çıpalaq (K) : çıplak
- çıplaq : çıplak, yalınayak
- çıqış : çıkış
- çıraq : mum, lamba, ışık
- çıray : yüz
- çırayını sıtmaq : yüzünü buruşturmak
- çırbörek (K) : yağda kızartılan bir tür hamur yemeği, çibörek
- çırlama : Krep , yumurta ve unla yapılan bir yiyecek.
- çibin : sinek
- çiçek : çiçek
- çipçe : civciv
- çirkiy : sivrisinek
- çoçqa : свиня
- çomıç (K) : kepçe
- çomuç : kepçe
- çoñqaymaq : çömelmek , çökmek
- çontaymaq (K) : çömelmek , çökmek
- çontıq (K) : kısa, kısa paçalı
- çontuq : kısa, kısa paçalı
- çoq : дуже
- çoqaman (K) : kazma
- çoqlaşmaq : çoğalmak
- çoqmar : yumruk, balyoz
- çoqumaq : gagalamak
- çoqusı : çoğunlukla, genellikle
- çot : keser
- çoyun qazan: büyük döküm kazan
- çoyun : dökme demir
- çöküç : çekiç
- çöl : bozkır, kır, istep; çöl, arazi
- çuval : çuval
- çüy : askı
D[ред.]
- dada (K) : abla
- dağ : гора
- dam : inek ahırı; tat
- damla (G) : damla
- daqqa : dakika
- dare : tef
- darqatmaq : dağıtmak
- davuş : ses
- day : gibi
- degil : değil
- degirmen : değirmen
- demir : demir
- deñişiklik : değişiklik
- deñiz : море
- dep : diye, diyerek
- deste : testi
- dım : nem
- dimağ : beyin
- dımlı : nemli, ıslak
- din : din
- dişir : aşık oyununda aşık kemiğinin bozuk düşmesi hali
- divar : duvar
- doğmaq : doğmak
- dögme : düğme
- doğramaq : doğramak
- doğurmaq : doğurmak
- domalan : toprak altında yetişen bir tür mantar
- domatis (G) : domates
- domuz : domuz
- don mayı : iç yağı
- döngelek (K): çocukların yuvarlayarak oynadıkları çember
- doquz : dokuz
- dört : чотири
- dörtkül : dörtköşe, dörtköşeli
- dost : друг
- dostluq : дружба
- dua : dua
- dudaq : dudak
- dügül (O) : değil
- dün (G) : dün
- dünya : dünya
- duşman : düşman
- duvadaq : toy kuşu
- düve : ergenleşmemiş dişi inek
- düven : döğen
- duvuldaq : aylak
E[ред.]
- eali : ahali, nüfus
- eb : kolaylık
- ebini tapmaq : kolayını bulmak
- eç (K) : hiç
- eçki : keçi
- egeşmek (K) : tersini yapmak, denileni yapmamak
- egev : eğe
- egiz : ikiz
- egik : eğik
- egilmek : eğilmek
- eglenmek : eğlenmek
- egme : heybe
- eken : imiş
- eki : два
- ekme : heybe
- ekşimek : ekşimek
- ela (K) : hela
- eleken (K) : leğen
- elifbe : elifba
- elva : helva
- emçek : meme
- emen (K) : hemen
- endi : artık , imdi , şimdi
- endiden soñ : bundan böyle
- eniş : iniş
- enqastan : özellikle, kasti olarak
- entsiklopediya: ansiklopedi
- ep : hep
- episi : hepsi
- erek : uzak
- erik : слива
- erinçek : tembel
- erinmek : üşenmek
- eriş : dikbaş
- erişmek : inat etmek
- erke : şımarık
- erkek : erkek
- erkelenmek : arkalanmak, başkasına güvenerek şımarmak
- erte : erken
- erte-carıq : erkenden
- erten (K) : sabah
- es : akıl, hafıza
- eş : eş; (K) hiç
- esap : hesap
- esirekli : aceleci, panikleyen
- esirik (K) : sarhoş, kendini kaybetmiş, çıldırmış kimse
- esirmek (K) : sarhoş olmak, çıldırmak, kendini kaybetmek
- eskemçek : kertenkele
- eski : eski
- eşitmek : işitmek
- eşmek : karıştırmak, dağıtmak
- et : et
- ev : ev
- evel : önce
- evelkisi : önceki
- evlenmek : evlenmek
F[ред.]
- faqat : fakat, ancak
- farq : fark
- farqlı : farklı
- felç : felç
- fenerlik : gemici feneri
- ferik : ergenleşmemiş tavuk
- ferişte : melek
- fil : fil
- fuqare : yoksul, fukare
- furtuna : fırtına
- furun : fırın
G[ред.]
- gece : gece
- gemi : gemi
- gıygıy : keman
- gizlemek : gizlemek
- gögercin : güvercin
- göl : göl
- gügüm : güğüm
- gül : gül
Ğ[ред.]
H[ред.]
- halq : halk
- hamır : hamur
- hasta : hasta
- hıdırlez : hıdrellez
- horaz : півень
- hoşaf : hoşaf
- hucur : tuhaf
- hunü : huni
I[ред.]
- ırcanke : oynak, cilveli, şımarık hareketler yapan kişi
- ırcanlamaq : cilve yapmak, şımarık hareketler yapmak
- ırğaçı : dişi
- ırğaq : kanca
- ırğat : amele
- ırımçıq (K) : küf
- ıslamaq : ıslatmak; sıvamak
- ıslav (K) : sıva
- ıştan (K) : iç giyim, külot
İ[ред.]
- ibirsemek : rahatsız etmek, ayak altında dolanmak, şımarmak
- iç : hiç; iç
- içün : için
- igrenmek : iğrenmek
- ilez : dikbaşlı, inatçı
- inatlamaq : tersini yapmak, denileni yapmamak
- ince : ince
- indemek : seslenmek, hatırlatmak, ikaz etmek
- indemez : suskun, içe dönük
- ine : iğne
- insan : insan
- iri : büyük
- irimçik : peynir
- irimek : erimek
- isinmek : ısınmak
- isitmek : ısıtmak
- isse : hisse, pay, katkı
- issi : sıcak
- işanmaq : istek duymak, heves etmek
- işker (K) : oda, içeri
- it : köpek, it
- iye : sahip, malik
- iyik (K) : eğik
- iyilmek (K) : eğilmek
- iyne (K) : iğne
- iza : kibrit kutusunda kibriti yakmak için sürtülen yüzey
J[ред.]
K[ред.]
- kadâ : yaşca küçük kardeş
- kaday (K) :
- kadi (K) : yenge
- kâğıt : kâğıt
- kâinat
- kategoriya : kategori
- kavuz
- kebek (K) : kepek
- keç : geç (vakit)
- keçe (K) : gece
- keday : halk şairi, ozan, şarkıcı
- keler : kevgir
- kelime : kelime, sözcük
- kelin : gelin
- kelinçek : yeni gelin
- kelişmek : uymak
- keliştirmek: uydurmak
- kelmek : gelmek
- kemik : kemik
- kencapay : ailedeki en küçük çocuk
- kence : yaşça en küçük çocuk
- kengel : sakız elde edilen bir tür dikenli bitki
- keniş : geniş
- kepek : kepek
- kerata : ayakkabı çekeceği; kerata, küçüklere sevgi ile söylenen bir sitem sözü
- kerbiç (K) : kerpiç
- kertme isim: yabani armut
- kertme : yabani armut
- kesek : parça, kerpiç büyüklüğünde toprak parçası
- kesertki : kertenkele
- kesquyruq (K): kertenkele
- ketek : kümes
- ket-kete : giderek, gittkçe, zaman geçtikçe
- ketmek : gitmek
- kevde : gövde
- kever (K) : kevgir
- kevgir : kevgir
- kiçkene : küçük
- kilitlemek : kilitlemek
- kimge : kime
- kiraz : kiraz
- kirde : fırında yapılan bir tür hamur yemeği
- kırgı
- kirmek : girmek
- kirsetmek : sokmak
- kirt (K) : kilit
- kirtlemek (K) : kilitlemek
- kirtli iyne (K): çengelli iğne
- kise : kese, cep
- kitap : книга
- kiyev : наречений, зять
- kiyik : yabani, çekingen
- kiymek : giymek
- kiysetmek : giydirmek
- köbek : göbek
- köbelek : kelebek
- köbete : fırında yapılan arasında pirinç ve et bulunan bir tür hamur yemeği
- köbisi (K) : çoğunlukla, genellikle
- köbiymek (K): çoğalmak
- köçmek : göçmek, yıkılmak
- kögerçin (K): güvercin
- kök : gök; mavi
- kokokmiyav : baykuş, haykuş
- kökrek (K) : göğüs
- köküs : göğüs
- kölderen (K): enine, boyuna
- kölek : fanila
- kölekse (K) : gömlek
- kölmek : gömlek
- kömür : kömür
- köndelen : enine, boyuna
- köp (K) : çok
- köpek : köpek, it
- köpür : köprü
- körel : hindi
- köstermek : göstermek
- köteklemek : dövmek
- kötermek : kaldırmak
- krep : kadınların saçlarını toplamak için kullandıkları tülbentten yapılma baş örtüsü
- kübü : yayık
- küçelek : köpek yavrusu
- küçenmek : yüklenmek, zorlamak
- küf : küf
- külgü (K, O) : gülüş
- külkü : gülüş
- külmek : gülmek
- külümsemek : gülümsemek
- kültöbe : çöplük
- kümes : kümes
- kümüş : gümüş; para birlemesinin (ruble, grivna, lira vs) halk adı
- kün : gün
- künbatar (K): batı
- künbatı : batı
- küncü : kıskanç
- kündoğuş : doğu
- kündük (K) : göbek deliği
- kündüz : gündüz
- künlemek : kıskanmak
- künçi (K) : kıskanç
- küntabaq : ay çekirdeği başağı
- küntuvar (K): doğu
- küpe : küpe
- kürpe : bulgur
- kürsü : sehpa, kürsü
- kürsümek (K): beğenmemek
- küydürmek : dibini yakmak
- küye : is, kurum
- küyük : yanık
- küyümek : altını yakmak (yemek)
- küz : sonbahar, güz
- küzgü : ayna
L[ред.]
- lâğu : iptal
- lâle : тюльпан
- laqşa : erişte
- laqşalı paqla (K): erişte ve kuru fasulye ile yapılan bir tür çorba
- şlapsu : leğen
- loqsa : lohusa
- luğat : словник
M[ред.]
- maal : dolay zaman
- mağa (K): bana
- mal : dolay zaman
- malümat : bilgi
- mana etmek : sebep saymak
- maña : bana
- mañlay : alın
- maqale : makale, madde
- maqıstan : yalancıktan, isteyerek
- maqsat : amaç
- maqtamaq : övmek
- marama : kadınların namaz kılarken başlarına örttükleri beyaz örtü
- maraz : hastalık, kuş gribi, tavuk felci
- masa : masa
- mata (K) : yaşca küçük kardeş
- matüv : aptal, ahmak
- mavı : mavi
- may baylasın: afiyet olsun anlamında "yağ bağlasın", yediklerin yağ olsun.
- may (K): yağ
- mayasıl : egzama
- mayıs : mayıs; koyun pisliği
- maymun : maymun
- mazallı : iriyarı
- mektep : школа
- mektüp : mektup
- melek : melek
- melte : fitil
- men : я
- meşerpe : maşrapa
- metiy : varil, fıçı
- mevsim : mevsim
- mevzu : konu, mevzu
- mezel : defa, kere, kez
- mıh : çivi
- mına : işte, işbu
- mınav (K) : bu
- mınavğa (K) : buna
- mınavı : işbu
- mınavlar : işte bular, (K) onlar
- mında : сюди
- mınyaq (K) : bu taraf
- mıq (K) : çivi
- mıqıy : cimri
- mırıq (K) : çamur
- mışıq : котик
- mıyıq : bıyık
- mısqıl : alay, hiciv
- mısqıllamaq : alay etmek
- min : kusur, eksiklik
- minmek : binmek
- minsiz : kusursuz, eksiksiz
- miy : beyin
- miysiz : akılsız
- mot : moda
- moşaq (K) : boncuk
- mögedek : üstü kapalı araba
- muallim : öğretmen
- muğaymaq : küsmek, bozulmak
- muhtar : özerk; köy büyüğü
- muqayt olmaq : dikkatli olmak
- muratquş : baykuş
- musafir : misafir
- mustaqil : bağımsız
- muvafaqiyet: başarı
- muvafaqiyetli: başarılı
- muvaqqat : geçici
- muzakere : tartışma, müzakere
- muzıka : музика
- müellif : yazar, müellif
- münderice : içerik
- müyüz : boynuz
N[ред.]
- nasıl : як, який
- nasılsıñ : як твої справи
- nau (K): şu
- nauga (K): şuna
- ne yapasıñ : ne yapıyorsun
- neday (K) : nasıl
- nedaysıñ (K): nasılsın
- negiz : temel, esas
- neniy (K) : nine
- nevbet : nöbet
- nevbetçi : nöbetçi
- nişliysiñ : ne yapıyorsun
- nohut : nohut
- nomera : numara
- nufuz : nüfuz
- nufuzlı : nüfuzlu
- nüzül : felç, inme
O[ред.]
- o : він, вона, воно
- oba : yüksek düzlük, yükselti
- oca : öğretmen
- ocaq : ateşin üstüne kazanı koymak için lullanılan üç ayaklı demir
- oçaq (K) : ateşin üstüne kazanı koymak için lullanılan üç ayaklı demir
- oda : oda, içeri
- oğul : син, хлопчик
- olay (K) : öyle
- olmaq : olmak
- omaqa turmaq: baş üstünde durmak, hamuda kalkmak
- on : on
- oñ : sağ (solun karşısı); bolluk
- oña : ona
- oñaytlamaq : doğrulamak; iki şeyi düzgünce biraraya getirmek, düzeltmek
- oñ bey : düğünlerde erkek toplantısı başkan yardımcısı
- onğarmaq : tamir etmek, bir işi yanlış yada eksik yapmak
- oñmaq : bolluğa ve berekete kavuşmak
- onuştan : onun için, o nedenle
- oqalamaq : ovalamak
- oqlav : oklava, merdane
- oramaq : dolamak
- oraq : orak, biçim zamanı
- oraza : oruç; ramazan
- orman : orman
- orta : orta
- ortaqlaşıp : birlikte, beraberce
- osal : kötü
- oşamaq : benzemek
- osmaqlamaq : bir konuyu tekrarlamak
- ot (K): ateş
- oturaq : tabure
- oturım : oturum
- oymaq : yüksük
- ozğarmaq : uğurlamak
- ozmaq : geçerek uzaklaşmak
Ö[ред.]
- ögey : üvey
- ögeyana : üvey anne; zehirli bir böcek
- ögiy (K) : üvey
- ögiyana (K) : üvey anne; zehirli bir böcek
- ögüz : öküz
- ögüzbörek : iri mantı
- ökmek (K) : ekmek
- öksürmek : öğürmek, aksırmak
- ökürmek : böğürmek
- ölçemek : ölçmek
- ölen (G, O) : öyle
- ölgen : ölmüş, ölen
- ölmek : ölmek
- ölüm : ölüm
- ömür : ömür
- öpke (K) : ciğer, pörsümüş meyva/sebze
- öpkelenmek : pörsümek
- örken : bitki sapı
- örümçek : örümcek
- öşek : dedikodu
- öşeklemek : dedikodu yapmak
- ösmek : büyümek
- östürmek : büyütmek
- ötkermek : düzenlemek
- ötmek : ekmek
- öyle : öyle
- öz başına : kendi kendine
- öz : kendi; asıl, esas
- özek : meyve ve sebzelerin en iç kısmı
- özen : nehir, akarsu
- özü : kendisi
- özüm : kendim
- özüñ : kendin
P[ред.]
- paalı : pahalı
- pala : bir çeşit kilim
- palaşor : dağınık kimseler için söylenen bir sıfat
- pamidor : domates
- pamiy : kadın cinsiyet organı
- papıç (K) : pabuç, terlik
- papiy : ördek
- papuç : pabuç, terlik
- paqıl (K) : kasti, nisbet yapma
- paqla (K) : fasulye
- para : para
- pardoş : erkek kedi
- parlamaq : parçalamak
- parmaq : parmak
- Pashalya : paskalya
- patılcan : баклажан
- patta-satta: arada sırada
- paytaht : başkent
- peç : şömineye benzeyen duvarı ısınmada kullanılan soba
- peçqa (K) : soba
- pekitmek : sağlamlaştırmak
- pencere : pencere
- pener (K) : peynir
- penerlik (K): gemici feneri
- penir : peynir
- pepiy : yavru hindi
- perdalez : kocakarı soğuğu
- perik (K) : ergenleşmemiş tavuk
- peşkir : sofra bezi
- peyğamber : peygamber
- pıçaq : bıçak
- pıçqı : testere
- pırım (K) : fırın
- pısmaq : gizlenmek, baskı/korku karşısında geri çekilmek
- pıtaq : budak
- pıtıraq : dikenli meyvaları olan bir tür diken
- porta : avlunun iki kanatlı büyük giriş kapısı
- puqare (K) : yoksul
- püsür : pislik, leke, çöp
- püsürlemek : bulaştırmak
Q[ред.]
- qa : hani
- qaar : dert , üzüntü, tasa
- qaarli : dertli, tasalı
- qabaat : suç
- qabaatlı : suçlu
- qabaqbaş : aptal
- qabınmaq (K): atıştırmak
- qadalmaq : ayakta dikilmek, hareketsiz durmak
- qadamaq : saplamak
- qadın : kadın
- qadiy (K) : nasıl
- qadiysiñ (K): nasılsın
- qalamaq : duvar örmek, sıvamak
- qalaqay : fırında yapılan bir tür hamur yemeği
- qalav : kerpiçten yüksek bahçe duvarı
- qalay (K) : nasıl
- qalın : kalın
- qaltıramaq : titremek
- qambıraymaq: eğilmek
- qamğaq : deve dikeni
- qamır (K) : hamur
- qan : kan
- qancıq : dişi köpek
- qandalay : tahta kurusu
- qandırmaq : aldatmak
- qanfet : şekerleme
- qanpet (K) : şekerleme
- qapatmaq : kapatmak
- qapınmaq : atıştırmak
- qapısta : lahana
- qaplan : kaplan
- qapqan : fara kapanı
- qaqra : gölgelik
- qar : kar
- qara : kara, siyah
- qaraltı : evin etrafı, bir evin ve diğer eklentilerinin tamamı
- qaramaq (K) : bakmak, aramak, himaye etmek
- qaranğı : karanlık
- qardaş : kardeş
- qarğa : karga
- qarğamaq : beddua etmek
- qarılğaç : kırlangıç
- qarnaq : çoban köpeklerini kurttan korumak için boynuna takılan sivri uçları olan tasma
- qarşığa : karşı duvar
- qart ağası : düğünlerde erkek toplantısının başkanı
- qart : yaşlı, ihtiyar
- qartal : kartal
- qartan : un sandığı
- qartana : бабуся
- qartanay (K): büyükanne
- qartaymaq : ihtiyarlamak
- qartbaba : дідусь
- qartbabay (K): büyükbaba, dede
- qartiy : ihtiyar kadın
- qartop : patates
- qaşımaq : kaşımak
- qaşınmaq : kaşınmak
- qaşıqbörek : sulu mantı
- qasnaq : yer sofrası altlığı
- qaşqır : kurt, yırtıcı vahşi hayvan
- qasta (K) : hasta
- qatesiñ (K) : ne yapıyorsun
- qatı (K) : yanı
- qatıp qalmaq: dona kalmak
- qatıq : yoğurt
- qatnamaq : ziyaret etmek
- qatnaşmaq : yakınlaşmak, sıkca bir arada olmak
- qattı : katı, sert
- qave : kahve
- qaverenki : kahverengi
- qaviy : sağlam, dayanıklı
- qavus : tahıl başağının tane dışındaki kısmı; parantez
- qaya : kaya
- qayaqqa (K) : ne tarafa
- qayd : kayıt
- qayda : nerede, nereye
- qaydan : nereden
- qaydlı : kayıtlı
- qayerde : nerede
- qayerge : nereye
- qayerden : nereden
- qayıq : kayık
- qayırmaq : bükmek
- qaynana : dünür anne
- qaynata : dünür baba
- qaypa : yassı düz taş; kaypa ile oynanan bir tür çocuk oyunu
- qayramaq : bilemek
- qayraq : eğe, zımpara, bileme taşı
- qayraqtaş : zımpara taşı
- qaysı : hangi
- qaytarmaq : geri döndürmek
- qaytmaq : geri dönmek, geri gelmek, nemlenmek
- qıbla : kıble, güney
- qıçımaq (K) : kaşımak
- qıçınmaq (K): kaşınmak
- qıdırlez (K): hıdrellez
- qıdırmaq : aramak; (K) misafirliğe gitmek
- qılıq : huy, kişilik, karakter
- qılıqsız : uyumsuz kimse
- qılınmaq : şikayet etmek
- qımırsqa (K): karınca
- qır baqa : kurbağa
- qıral : kral; akasya
- qırallıq : krallık
- qırav : kırağı
- qırcıman : yeni evli erkek
- qırğı : spatula
- qırğıç : spatula
- qırmısqa : karınca
- qırmızı : kırmızı
- qırşav : çocukların yuvarlayarak oynadıkları çember; tahta bidonun dağılmaması için etrafına geçirilen çelik çember
- qırslamaq : çalmak, hırsızlık yapmak
- qış : kış
- qısqaayaq : kadın
- qısqıs : çamaşır mandalı
- qıta : kıta, anakara
- qıyğaşa : bir tür yemek
- qıyın : zor
- qıyıq : çekingen, tülbentten yapılan başörtüsü
- qıyır : ekmeğin kabuk kısmı, kenar
- qıyış : eğri
- qıyış qonğur: yamuk yumuk
- qıyışmaq : yamulmak, küsmek
- qıynamaq : zorlamak, eziyet etmek
- qız qardaş : дочка
- qız : дівчинка
- qızıl : kızıl
- qoçqar : koç
- qodalaq : 2 tekerlekli büyükçe el arabası, kağnı
- qol : kol
- qolaş (K) : çeşitli şekillerde yapılan üzeri yumurtalı tatlı çörek
- qolbez : peçete
- qolçaq : eldiven
- qomşu : komşu
- qona : tahtadan yapılmış büyük yuvarlak sofra
- qonaq : düğünlerde erkeklerin bir araya gelerek eğlendikleri toplantı
- qonaqbay : toplantılarda hizmet eden ev sahibi veya yakınları
- qontaq : akılsız, saçmalayan
- qoñuz : hamam böceği
- qoparmaq : koparmak
- qopaymaq : mağrurlanmak
- qopqa : kova
- qopuq : kendini beğenmiş, gösteriş meraklısı
- qoqla : kukla, bez bebek
- qora : dış avlu
- qoranta : aile; dede, anne, baba, anne, çocuklar ve torunlardan oluşan aile topluluğu
- qoray : çalı, ot
- qoraz (K) : horoz
- qorqu : korku
- qorquzmaq : korkutmak
- qoşap (K) : hoşaf
- qoşmaq : katmak, eklemek
- qotaq (K) : erkeklik organı
- qotur : yara kabuğu
- qoy : koyun
- qoyan : tavşan
- qozğamaq : tahrik etmek, kurcalamak
- qozlamaq : yumurtlamak
- qozu : kuzu
- qucur (K) : tuhaf
- quda : görücü; dünür
- qudaanay (K): dünür anne
- qudababay (K): dünür baba
- qudağıy : dünür
- quday (K) : Allah
- qulle : kule
- qulunlamaq : yavrulamak - atlar için
- qum : kum
- quman : ibrik
- qursaq : mide, karın
- quş : kuş
- qutu : kutu
- quturmaq : kudurmak, sinirlenmek, aşırı hareketli olmak
- quvanmaq : sevinmek
- quvmaq : kovalamak, uzaklaştırmak
- quymaq : dökmek
R[ред.]
S[ред.]
- saat : saat
- saba : sabah
- sabiy : çocuk, sabi
- sabun : sabun
- saç : saç
- saçaq : saçak
- sağınmaq : özlemek
- sağır : sağır
- sağmaq : sağmak
- saife : sayfa
- saip : sahip
- sala-sal etmek : arka akaya sallamak
- saldırmaq : kondurmak, bina yapmak
- salmaq : koymak
- salqın : serin
- saña : sana
- sandıraqlamaq: sayıklamak
- saniye : saniye
- saq bolmaq (K): dikkatli olmak, uyanık olmak
- saqal : sakal
- saqal tübü : çene
- saqav (K) : konuşma özürlü
- saqt ol : dikkatli ol, uyanık ol
- saqt olmaq : dikkatli olmak, uyanık olmak
- sarburma : bir çeşit börek
- sarı may (K): tereyağı
- sarı yağ : tere yağı
- sarıçeçek (K) : çiğdem
- saruvını tüymek : karnını doyurmak
- sasımaq : pis kokmak
- sasıq : pis koku
- satuv (K) : çeyiz
- savmaq : (K) sağmak
- savut : tas
- saylamaq : seçmek
- sebelemek (K): çiselemek
- sedır : uzun koltuk, divan
- sekirge (K) : çekirge
- sekirmek : zıplamak
- senek : dirgen
- sepelemek : çiselemek
- septe : bir ticarethaneden ilk olarak yapılan alışveriş, siftah
- sernik : kibrit
- sersem : salak
- ses : голос, звук
- set : divan, sofa, sedir, üç-dört kişilik oturma koltuğu
- sevgili : sevgili
- sevmek : sevmek
- seyir etmek: izlemek, seyretmek
- seyyare : gezegen
- sıçan : sıçan
- sıcaq : sıcak
- sıdırmaq : derisini yüzmek
- sıfır : sıfır
- sığır : inek
- sılamaq : sıvamak
- sılav : sıva
- sıltamaq : işi başkasına yamamak
- sımarlamaq : ısmarlamak, sipariş etmek
- sındırmaq : kırmak (uzun bir şeyi kırmak)
- sınmaq : kırılmak
- sipirki : süpürge
- sıpırmaq (K): süpürmek
- sıpra (K) : sofra
- sırğa : küpe
- sirke : sirke
- sırt : gövdenin arka tarafı; arka; kuzey
- sıtmaq : kırmak, parçalamak
- sıvalçan : solucan, kurt
- sıyıqmaq : sığınmak
- sıyır (K) : inek
- sıylamaq : ağırlamak
- sıylı : itibarlı
- sıypamaq : okşamak, sıvazlamak, elle düzeltmek
- sızıq : çizgi
- sızmaq : çizmek
- sızğırmaq : ıslık çalmak
- sibirtki (K): süpürge
- silekiy (K) : tükürük
- sipirmek : süpürmek
- sipti : ilk olarak
- siya : siyah
- siydik : sidik
- siymek : işemek
- siyrek sındıraq: seyrekçe
- siyrek : seyrek
- soba : soba
- sofra : sofra
- soğan : soğan
- soğum (K) : kesilecek/kesilen hayvan
- solaqay : solak
- sol bey : düğünlerde erkek toplantısı başkan yardımcısı
- sona : arı büyüklüğünde bir tür sinek
- soqaq : sokak
- soqur : kör
- soramaq : sormak
- sormaq : emmek
- sorpa : yemeğin sulu kısmı, et suyu
- soy : çeşit, kısım
- soymaq : kesmek
- sozmaq : elastik bir nesneyi uzatmak
- sozulmaq : elastik bir nesnenin uzaması
- sögünmek : küfür etmek
- söz : слово
- sual : soru
- sulh : barış, sulh
- suliva : kuru erik ve bununla yapılan tatlı
- suv : вода
- suvağaç : omuza koyularak su taşımaya yarayan ağaç
- suvaltmaq : boşaltmak
- suvarmaq : sulamak, hayvana su vermek
- suvbaqa : kurbağa
- suvuq : soğuk
- suvurmaq : emmek
- süme : güve
- sümürmek : sümkürmek
- süngürmek (K): sümkürmek
- süt : süt
- süyek : kemik
- süyem : karış
- süygili (K) : sevgili
- süymek (K) : sevmek
- süyremek : sürmek, sürüklemek
- süyreviç : yerdeki tahıl toz türü maddeleri yığmak için kullanılan tahtadan yapılma alet
Ş[ред.]
- şabışma (K) : yarışma
- şağmaq : arı sokması, zehirli bir hayvanın ısırması
- şamek : maymun
- şana : kızak, el arabası
- şandır : etin sinirli ve zarlı kısmı
- şapmaq : atı hızlandırmak
- şappaz : düğünlerde türkü arasında söylenen mani, atışma
- şaptırmaq : uzağa işemek
- şarap : şarap
- şarpa : eşarp
- şarq : doğu
- şaşramaq : sıçramak, yüksekten düşen bir sıvının etrafa saçılması
- şaşratmaq : sıçratmak
- şay dep : böyle diyerek
- şay : böyle, (K) çay
- şaytantoy : hortum
- şeer : şehir
- şeftali : şeftali
- şeke : şakak
- şekesinden çıqmaq : rahatsız etmek
- şeker : şeker
- şeren : saman yığını
- şıbaşmaq : bulaşmak , sıvaşmak
- şıbın : sinek
- şılqım : tutam
- şımaşmaq : ağaca tırmanmak
- şımışqa : ay çekirdeği
- şıpırtqı (K): kamçı
- şıplamaq : sonuna kadar doldurmak
- şıq : aşık oyununda aşık kemiğinin sırtüstü hali
- şırış : yapışkan mayi
- şırkiy : sivrisinek
- şırlama : krep, yumurta ve unla yapılan bir yiyecek
- şışan : fare
- şikar : önemli, kıymetli
- şişek : kısır koyun
- şolpu : kevgir
- şongar : Kırımdan belli bir bölgeden olan kimse
- şopanke : yaramaz çocuklar için kullanılan hiperaktif anlamında sözcük
- şorap : çorap
- şorba : çorba
- şot : keser
- şöl : tarla, çöl
- şölen (G, O) : şöyle
- şöyle : şöyle
- ştan : iç giyim, külot
- şulay (K) : şöyle
- şuvultı : şamata, şırıltı
SİTKAN:Bardak
T[ред.]
- taaciplenmek: endişe etmek, meraklanmak, şüphe etmek
- tabamadın dürsüldek : kışın evlerde oynanan bir tür çocuk oyunu
- taban : taban, _e doğru
- tabaqbörek : susuz yenen mantı
- tabiat : tabiat, doğa
- tabışmaq (K) : buluşmak
- tabiiy : tabi ki, peki
- tabmaq (K) : bulmak; doğurmak
- taqan-tuqan: yarım yamalak
- talamaq : köpek saldırması, köpek havlaması, böcek ısırması
- talaşmaq : kapışmak, talan etmek, köpek dalaşması
- talda : gölge
- talip : aday, namzet
- talmaq : yorulmak
- talpınmaq : heveslenmek, istek duymak
- talqan : öğütülmüş leblebi, mısır
- talşı : aşık oyununda aşık kemiğinin yan hali
- talyar : sehpa
- tamaq : damak
- tamçı : damla
- tamır : damar, kök, köken
- tamirlemek : tamir etmek
- tamızmaq : damlatmak
- tamşanmaq : imrenmek
- tana : dana
- tantanalı : görkemli, gösterişli
- tañlay : damak
- tap : henüz
- tapmaca : bulmaca
- tapmaq : bulmak; doğurmak
- taptamaq : ezmek, bir şeyin üstüne basmak
- taqır : boş, içinde eşya olmayan yer, kel
- taqmaq : lakap
- taqvim : takvim
- taran baba kelyatır :çocukları korkutmak için söylenir
- tarih : tarih
- tarihiy : tarihsel
- tartınğaç (K): çekingen
- tartınmaq : çekinmek
- tartıq : çekik
- tartma : odanın karşılıklı iki duvarı arasında ve boydan boya uzanan, raf olarakta kullanılabilen kalas kiriş
- taş : daş
- tasdıq etmek: doğrulamak, onaylamak
- taşlamaq : bırakmak, yere bırakmak
- taşlanmaq : giysiyi çıkarmak
- taşuv : saman arabası
- tata : abla
- tav (K, O) : dağ; aşık oyununda aşık kemiğinin yan hali, hayvanlarda besili olma hali
- tavkel (K) : salak
- tavlanmaq : semirmek, şişmanlamak
- tavlı : besili
- tavsımaq : gevşemek, hızı/gücü azalmak
- tayaq : sopa
- tayare : uçak
- taymaq : kaymak
- tazbaş : kel
- tazirlemek : azarlamak
- tebiv : tekme
- tegenek (K) : diken
- tegiz : düzgün
- telbev : üzengi
- teltigirçik (K): telden yapılan oyuncak araba
- temeş : sahur
- tenbel : tembel
- tentek : akılsız, deli
- tepki : kapı sürgüsü
- tepmek : ayağıyla vurmak, tekme atmak
- tepreç : baharda bir arada yapılan piknik
- teran (K) : biraz
- teranqay (K): birazcık
- terançıq (K): birazcık
- terek : ağaç
- teren : derin
- terme teşik: delik deşik
- termen (K) : değirmen
- termeteşik : delik deşik
- tesadüfiy : rastlantısal, tesadüfî
- teşik : delik
- teşkermek : kontrol etmek, araştırmak, aktarmak
- teşmek : delmek
- testimal (K): havlu
- tığırçıq : tekerlek
- tığırmaq : yuvarlanmak
- tığırtmaq : yuvarlamak
- tığışmaq : doluşmak
- tımav : nezle
- tınçlıq : sükûnet, barış, sulh
- tınış : soluk , nefes
- tınıştabır : durmadan, sık
- tınşımaq : nefes nefese kalmak
- tıqmaq : sokmak
- tırışmaq : özebmek, gayret etmek; inat etmek
- tırmaşmaq : tırmanmak
- tırnavuç : tırmık
- tiken : diken
- til : мова
- tilki : tilki
- tilmek : dilimlemek
- tilsiz : konuşma özürlü; dilsiz
- tiri : diri, canlı
- tirkemek : arkasına eklemek, arkasına takmak
- tirsek : dirsek
- tiş : зуб
- tişlemek : ısırmak
- tiymek : değmek, dokunmak
- tiz : diz
- toban : saman
- tola : kerpiç
- tolu : dolu olma, çok sayıda
- tomalamaq : yuvarlanmak, düşmek
- tomalaq : yuvarlak, top şeklinde
- toñ : kürk, palto
- tonmaq : üşümek
- tonqaymaq : çömelmek,
- top : м"яч
- toplaşuv : toplantı
- toplulıq : topluluk
- toqlu : bir yaşındaki kuzu
- toqmaq : samanı ezmek için kullanılan betondan tekerlek, yumruk, balyoz
- toqtamaq : durmak
- toqur : kel
- toquş : çamaşır yıkamak için kullanılan yassı tahta
- toquz : düğünlerde damat evi tarafından, kız evi karşılayıcılarına takılan hediye
- toraman : besili, sıhhatli
- toramaq (K) : doğramak
- torğay : serçe
- tosun : ergenleşmemiş erkek inek
- tot : pas
- totay (K) : hanım
- toy : düğün
- toymaq : doymak
- tozaq : öğütülmüş saman
- tozmaq : eskimek
- töbe (K) : tepe, bir şeyin üstü, dam
- töbelemek (K) : dövmek
- töbeleşmek (K) : dövüşmek
- tökmek : dökmek
- töpe : tepe, bir şeyin üstü, dam
- töpelemek : dövmek
- töpeleşmek : dövüşmek
- tör : odanın kapısının karşısında kalan kısmı, başköşe
- töşek : döşek, yatak
- turmaq : kalkmak; durmak
- tuvar : evil hayvanlar; (K) inek
- tuvarçı (K) : sığırtmaç
- tuvayatqan : doğmak üzere
- tuvğan : doğmuş; akraba
- tuvmaq (K) : doğmak
- tuvul (K) : değil
- tuvulmı (K) : değil mi
- tuvurmaq (K): doğurmak
- tuz : tuz
- tük : tüy
- tükürçik (K) : tükürük
- tünevin : dün
- tüp : dip, kök, alt, yakın
- türlenmek : değişmek
- türlü : çeşitli, farklı
- türs : çocuklara taytay durdurmak için söylenir (türs ayuw türs)
- türsildek : kıpır kıpır çocuk,türs türs yapan çocuk
- tüş : rüya
- tüşmek : düşmek; attan veya bir taşıttan inmek
- tütemek : tütmek
- tütün : tütün
- tüverek : yuvarlak, yağda kızartılan harcı olmayan bir tür yemek
- tüyme : düğme
- tüymek : ezerek toz haline getirmek
- tüyremek : iliştirmek
- tüyreviç : broş
- tüyürçik : düğüm
- tüyüşmek : ipliğin birbirime karışması
- tüzetmek : düzeltmek
U[ред.]
- uçaq : uçak
- uçmaq : uçmak
- ufaq : ufak
- ufaq-tüfek : ufaktafek
- ufatmaq : ufaltmak
- ulqum : yağda kızartılan bir tür hamur yemeği
- un : un
- uquq : hukuk
- urba : giysi
- urçuq : kirmen, yün eirmek için kullanılan tahta alet
- urtlam : yudum
- uru : tahıl saklanan çukur
- uruş (K) : savaş
- uruşmaq : savaşmak
- utançaq : çekingen
- utanmaq : utanmak
- uyalmaq (K) : utanmak
- uyanmaq : uyanmak
- uytquş : maya
- uzuvşuv etmek : bir topluluğun karmaşa içinde yaptığı gürültü veya hareketler
Ü[ред.]
- üç : три
- ülken (K) : büyük
- ürmek : havlamak
- ürümek : havlamak
- üy (K, O) : ev
- üyken : büyük
- üylenmek (K, O) : evlenmek
- üymek : üst üste yığmak
- üytmek : kumarda kazanmak, utmak
- üzmek : koparmak
V[ред.]
- vaq (K) : ufak
- vaqıt : час
- vaq-tüyek (K): ufaktafek
- vatmaq (K) : ufaltmak
- vayımsız : rahat, kaygısız, vurdumduymaz
- ve : і, та
- vira : sürekli, durmadan
- vişne : vişne
Y[ред.]
- ya : ya, veya
- yağ : yağ
- yağmaq : yağmak
- yağmur : yağmur
- yahşı olmaq: iyileşmek, barışmak
- yahşı : добрий, хороший
- yalamaq : yalamak
- yalan : yalan
- yalanğaç : çıplak, yalınayak
- yalaq : yalak
- yaldamaq : yüzmek
- yalınayaq : yalınayak
- yalmaq(K) : utanmak
- yalpaq : yassı
- yalvarmaq : yalvarmak
- yaman : поганий
- yamanlamaq : kötülemek
- yamav : yama
- yanaq : yanak
- yañı : yeni
- yanmaq : yanmak, (K) uyanmak
- yantaymaq : kestirmek
- yantıq : fırında yapılan bir tür hamur yemeği
- yapalaq : biçme makinasının tahılı bıçaklara yaslamak için dönen tahta kısmı
- yapışmaq : yapışmak
- yapmaq : yapmak
- yaq : taraf, yön
- yaqın : yakın
- yaqmaq : yakmak
- yara : yara
- yaramay : kötü
- yaramaz : kötü huylu
- yararsız : yararsız
- yaraşmaq : yaraşmak
- yarın : yarın
- yarıq : aydınlık
- yarışma : yarışma
- yarmaq : yarmak, bölmek
- yasamaq : yapmak
- yasman : tahtadan yapılmış yuvarlak kapalı su bidonu
- yaş : genç, delikanlı
- yaşırmaq : gizlemek
- yataq : yatak
- yatmaq : yatmak
- yavluq : mendil
- yavur yüzi (K) : paskalya
- yaylı : fayton
- yaz : yaz
- yazma : ayran
- yazmaq : yazmak
- yedi : yedi
- yekmek : arabaya at koşmak
- yel : rüzgar, yel
- yelpirdemek: rüzgarda sallanmak, dalgalanmak
- yelqanat : yarasa
- yemiş : yemiş
- yenge : yenge
- yengil : hafif
- yer : yer
- yeşil : yeşil
- yıl : yıl
- yılkı : at
- yılan : yılan
- yılğa : dere, kuytu
- yılışmaq : yürümek, çekilmek, yaklaşmak, yakınlaşmak
- yıltıramaq : parlamak
- yımırta : яйце
- yımşamaq : yumuşamak
- yımşaq : yumuşak
- yıqılmaq : düşmek
- yıqmaq : düşürmek
- yır : türkü, şarkı
- yırılmaq : yırtılmak
- yırtmaq : yırtmak
- yibermek : göndermek
- yigirmi : yirmi
- yigit : yiğit
- yine : iğne
- yip : ip
- yipek : ipek
- yol : дорога
- yolaq : çizgi
- yolaqlı : çizgili
- yolunı tapmaq: yolunu bulmak
- yumruq : yumruk
- yontmaq : yontmak
- yoqar (K) : yukarı
- yoqlamaq : yoklamak
- yorğan : yorgan
- yufqa : ince
- yulqmaq : koparmak, yolmak
- yumruq : yumruk
- yuqarı : yukarı
- yuqlamaq : uyumak
- yuqmaq : sıvaşmak, karışmak
- yuqu : uyku
- yuqusıramaq: uyuklamak
- yuv : yıka
- yuvaş : yumuşak huylu
- yuvğuç : bulaşık bezi
- yuvmaq : yıkamak
- yuvunmaq : yıkanmak
- yuvurşmaq : koşuşturmak
- yügen : at gemi
- yün : yün
- yürek : yürek, kalp
- yürmek : yürümek
- yürsetmek : yürütmek
- yüz : лице, поверхня
- yüzbez : havlu
- yüzerlik : kıraç yerlerde yetişen otçul bitki, üzerlik
- yüzüm : виноград
Z[ред.]
- zaman : zaman
- zappar (K) : oruç tutmayan
- zappar : oruç tutmayan
- zaviye : açı
- zayıf : zayıf
- zeer : zehir
- zemaneviy : bu zamanda, güncel
- zerdale (K) : zerdali
- zerdali : zerdali
- zeytün : zeytin
- zıncır : zincir
- ziyade : çok
- ziyadesinen: çoğu, fazlasıyla
- ziytin (K) : zeytin
- zor : zor
- [[]]
- [[]]